Hiç Yokmuş
Balkonun köşesinde duruyorum.
Korkuluğun diğer tarafına geçiyorum, oradan kendimi bırakacağım boşluğa bakıyorum.
Balkonlar, pencereler, çiçekler.
Elektrik telleri, lambalar.
Asfalt, arabalar, ağaçlar.
Hava sıcak, düşüncelerimin çoklu seslerin verdiği stres yormuş epey, anlımdan, boynumdan, sırtımdan, karnımdan, bacaklarımdan aşağı terler iniyor.
Kendimi aşağı sarkıtıyorum.
Balkonlar, pencereler, çiçekler.
Elektrik telleri, lambalar.
Asfalt, arabalar, ağaçlar.
Hava sıcak, düşüncelerimin çoklu seslerin verdiği stres yormuş epey, anlımdan, boynumdan, sırtımdan, karnımdan, bacaklarımdan aşağı terler iniyor.
Kendimi aşağı sarkıtıyorum.
Burnuma süzülen ter aniden damlıyor aşağı, bende arkasından bırakıyorum kendimi.
Kafamdaki sesleri seçemiyorum çokmuş ama sanki hiç yokmuş.
Rüzgarı yarıp içinden geçiyorum, kollarımın, bacaklarımın, boynumun etrafını sarıyor.
Bir kaç dakika ama daha uzun gibi.
Sonra asfalta yapışıyorum içi toprak dolu bir çuval gibi.
Bu sefer boynumun üzerine düştüm.
Kafamdaki sesleri seçemiyorum çokmuş ama sanki hiç yokmuş.
Rüzgarı yarıp içinden geçiyorum, kollarımın, bacaklarımın, boynumun etrafını sarıyor.
Bir kaç dakika ama daha uzun gibi.
Sonra asfalta yapışıyorum içi toprak dolu bir çuval gibi.
Bu sefer boynumun üzerine düştüm.
İlk boynum kırılıyor, sonra aniden kesiliyor tüm sesler...
Kafamın içinden çıktım;
Annemin ektiği domateslere, salatalıklara, biberlere su vermek geldi.
Kafamın içinden çıktım;
Annemin ektiği domateslere, salatalıklara, biberlere su vermek geldi.
Kalktım yerimden, yanımda ki güvercinler korkup uçtu.
Sonra bulutları izledim bir süre, su vermek kafamın içinde kaldı.